Yazan: Köyün Delisi — Özel Analiz / Temmuz 2025

Türkiye'nin turizm cennetleri olarak bilinen Ege ve Akdeniz kıyılarında yaz sezonu her yıl olduğu gibi bu yıl da yoğun başladı. Ancak gözle görülür bir gerçek var ki, artık ne yerli turist memnun ne de Türkiye'ye gelmeyi planlayan yabancı turistler gönül rahatlığıyla seyahat kararı alabiliyor. Bunun en büyük sebebi, orantısız fiyat politikaları, niteliksiz hizmet anlayışı, kötü planlama ve fırsatçılık.

 

Fahiş ve Orantısız Fiyatlar: Filtre Kahve 260 TL, Çay 240 TL, Su 120 TL

Bu yaz sosyal medyada dolaşan menüler şok edici. Türkiye'de bir filtre kahve 260 TL iken, çay 240 TL'den satılıyor. Oysa maliyetler ve geleneksel içki kültürüne göre, çayın kahveden %60 daha ucuz olması gerekir. Çay bu coğrafyanın milli içeceği; ama fiyatı artık “lüks tüketim” ürünlerine yaklaşmış durumda.

Bir başka örnek ise su fiyatları: 33 cl'lik bir şişe su 120 TL. Sıcak yaz günlerinde 33 cl su, ne ihtiyacı karşılıyor ne de insan sağlığına uygun bir seçenek sunuyor. Üstelik aynı miktardaki su, markette 6-7 TL'ye satılırken mekanlarda 20 katına faturalandırılıyor.

Üretici Firmalar da Suçlu mu?

Bazı su üreticileri, “büyük su” diye 1 litre yerine 750 ml ürün çıkarıyor. Veya PVC şişede satılan sudan hiçbir farkı olmayan ürünü cam şişeye koyarak 10 katına restoranlara sunuyor. Bu, zincirin yalnızca tüketiciyle değil, üreticiyle de oynandığını gösteriyor.

İşgal Altındaki Plajlar ve Harcama Zorunluluğu: 1500–3500 TL Arası Minimum Limit

Ege ve Akdeniz kıyılarındaki plajların büyük çoğunluğu, “beach club” adı altında özel işletmelere tahsis edilmiş durumda. Bu işletmeler, plaja girmek isteyen bireylerden minimum 1500 ila 3500 TL arası harcama yapmalarını şart koşuyor. Kimi yerde kişi başı giriş ücreti dışında küver, servis bedeli ve bahşiş adı altında fazladan ücretler ekleniyor.

Plajlar halkındır ilkesi unutulmuş durumda. İnsanlar denize girmek için önce menüye, sonra kredi kartı limitine bakmak zorunda bırakılıyor.

Psikolojik ve Sosyolojik Baskılar: Tatil İhtiyacı mı, Statü Yarışı mı?

Bu fiyatlar sadece ekonomik bir problem değil, psikolojik ve sosyolojik bir sıkışmışlık yaratıyor:

  • Sosyal medya baskısıyla, "orada bulunmalıyım" düşüncesi kişileri borçlanmaya zorluyor.

  • Gençler arasında beach club'larda bulunmak statü göstergesi haline geldi.

  • Kredi kartları tatil sonrası dolup taşıyor; tatil bir keyif değil, travmaya dönüşüyor.

Yurt Dışı Alternatifleri: Avrupa Daha Ucuz ve Kaliteli Ama...

Yüksek fiyatlardan bıkan Türk vatandaşları, rotayı Yunanistan, Karadağ, İtalya, Arnavutluk gibi ülkelere çevirdi. Çünkü bu ülkelerde:

  • Aynı hizmet 2 kat daha ucuz.

  • Deniz ve doğa daha temiz.

  • Garson baskısı yok.

  • Küver veya servis gibi gizli ücretler bulunmuyor.

Ancak bu kez de karşılarına anlamsız vize engelleri çıkıyor. Schengen ülkeleri son dönemde:

  • Belgeleri eksiksiz olan kişileri bile reddediyor.

  • 3 günlük tatil için 30 günlük vize süreci istiyor.

  • Eğitimli ve gelir düzeyi yüksek bireyleri bile geri çeviriyor.

Bu da sadece turisti değil, Avrupa ülkelerinin kendilerini de zarara uğratıyor.

Çözüm Önerileri:

  1. Çay, su gibi temel içecekler için fiyat üst sınırı getirilmeli.

  2. Plajlarda kamusal alanlar korunmalı, beach club'lara kota uygulanmalı.

  3. Tüm menülerde fiyatlar şeffaf biçimde açıklanmalı.

  4. Küver ve servis ücreti konusunda yasal düzenleme yapılmalı.

  5. Turistik bölgelerde hijyen ve eğitim standardı zorunlu hale getirilmeli.

  6. Vize sorunlarına karşı Dışişleri Bakanlığı ekonomik fayda temelli diplomasi yürütmeli.

 Sonuç

Türkiye'nin turizm potansiyeli çok büyük. Ancak bu potansiyeli fırsatçılık, denetimsizlik ve açgözlülükle tüketiyoruz. Tüketiciyi düşman değil, misafir gören bir anlayış yerleşmeden, Avrupa'ya kızmak da plajlara barikat kurmak da çare olmayacak.